ANKARA – Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni periyot açılışı kamuoyunda gündem oluşturan gelişmelerle başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’in gözünün Türkiye’de olduğunu söylemesi, MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti yöneticileri ile selamlaşması ve barış iletisi vermesi, CHP kümesinin Cumhurbaşkanını ayakta karşılaması üzere gelişmeler ‘siyasette yeni bir periyot mi başlıyor?’ sorusunu gündeme getirdi.
Siyasetteki son gelişmeleri ve Meclis’in gündemini siyasi partilerin küme başkanvekilleriyle konuştuk. AK Parti Küme Başkanvekili Abdullah Güler’in akabinde konuğumuz CHP Küme Başkanvekili Murat Buyruk, Meclis’in açılışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ayakta karşılanmasına “parti idaresi uygun gördü” dedi. Emir’in sorularımıza karşılıkları özetle şöyle oldu:
‘MECLİS’İN HALKIN GÜNDEMİNDEN KOPMASI KABUL EDİLEMEZ’
Bu periyot Meclis’te nasıl bir muhalefet sergileyecek CHP?
Türkiye’nin çok ağır problemler içerisinde olduğunu görüyoruz. Vatandaşlarımız açlık, yoksulluk, işsizlik, geçinememe sıkıntılarının altında eziliyor. Hasebiyle Meclis’ten beklentileri de bu sıkıntıların giderilmesine dönük çalışmaların yapılması. Biz de halkımızın gündemi olan her şeyi Meclis’te gündem yapacağız. Halkımızın gündemi olmayan şeylerin gündem olmasını istek etmiyoruz. Halkın öbür bir gündemde, Meclis’in diğer bir gündemde olması, Meclis’in halkın gündeminden kopması kabul edilemez.
Sorumlu, makul, nitelikli tartışmalar yapan, şiddetten uzak duran bir Meclis istek ediyoruz. Hem problemleri çözen hem de kısa müddette yanlışlığı ortaya çıkarak değiştirilmesi gerekmeyen, Anayasa Mahkemesi’nin iptal edeceği hususların olmayacağı kaliteli bir yasama sürecinin olması için efor göstereceğiz.
SORUNLARIN SEBEBİ ANAYASA’NIN DAR GELİYOR OLUŞU DEĞİL ANAYASA’YA UYULMAMASI
Halkın gündemi olmayan mevzuların Meclis’in gündeminde olmasını dilek etmediğinizi söylediniz. Kastınız yeni anayasa mı?
Birisi de anayasa. Şu kısa süreçte ‘yeni anayasa yapmalıyız’ diyenlerin mevcut anayasaya dahi uymadıklarını görüyoruz. Türkiye’ye daha çok demokrasi, daha çok yargı bağımsızlığı, daha çok kuvvetleri ayrılığı, daha çok çoğulculuk vaat etmediler. Uygulamaları da bunun tam zıddı. Münasebetiyle Türkiye’nin içerisinde bulunduğu problemlerin sebebi anayasanın dar geliyor oluşu değil, tam bilakis anayasanın mevcut kararlarının bile uyulmaması.
DAHA DEMOKRATİK BİR ANAYASA YAPMA TEZİ AKLIMIZLA ALAY ETMEK
Dolayısıyla daha özgürlükçü, daha demokratik bir anayasa yapma tezi şu haliyle aklımızla alay etmek oluyor. Mevcut Anayasa’ya uyulur, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulur, Türkiye’de beşerler hak ve özgürlüklerini rahatça kullanırlar ve tüm bunlara karşın ‘Daha da genişletelim bu hakları’ noktasına gelinirse elbette konuşuruz.
Türkiye’nin elbette sivil çoğulcu, demokratik, özgürlükçü bir anayasa muhtaçlığı var. Fakat bu tartışmayı yapacak yerin olmadığını, bu tartışmayı başlatanların da bu türlü bir niyetleri olmadığını görüyoruz. Bu türlü bir niyetleri olsa hiç olmazsa bu beğenmedikleri 12 Eylül Anayasası’nın içerideki kararları dahi uygulamaktan böylesine kaçınmazlar.
‘ANAYASA KARARLARINI AYAKLAR ALTINA ALANLARLA BİR SEYAHATE ÇIKMAMIZ DÜŞÜNÜLEMEZ’
Yarın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş kapınızı çaldığında da yanıtınız bu çerçevede mi olacak?
Elbette, çok açık bir biçimde. Mevcut Anayasa’nın kararları ayaklar altına alınırken, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmazken, ‘Anayasa Mahkemesi’ni kapatırız’ nidaları atılırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmazken ‘Özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapacağız’ diyenlere bizim inanmamız ve onlarla bir seyahate çıkmamız, bir masaya oturmamız düşünülmez.
DOKUNMAK İSTEDİĞİMİZ TOPLUM KISIMLARINA DİĞER BİR İKTİDAR ALTERNATİFİ OLDUĞUNU ANLATMAYI AMAÇLIYORUZ
Meclisin açıldığı gün kümenizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ayakta karşılamasına gelen tenkitleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetinde bir sorun olduğunu görüyoruz. Lakin toplum kısımları bakımından, ‘benim cumhurbaşkanım’ diyenler bakımından Cumhurbaşkanı’nın meşruiyet sorunu yoktur. Biz bu noktada Cumhurbaşkanı’nın kişiliğine şahsına değil cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığına istinaden ayağa kalkmakta bir sorun görmüyoruz. Parti tabanımızda da bu duruşumuzun yaygın bir biçimde olumlu karşılandığını görüyoruz.
Bu tartışmayı çok büyütmemek gerek. Fakat bizim dokunmak istediğimiz, bizim kendimizi anlatmak istediğimiz toplum bölümlerine ‘AKP’den öbür da bir iktidar seçeneği Türkiye’de mevcuttur. Cumhuriyet Halk Partisi devleti kuran parti olarak iktidar alternatifidiri anlatma hedefimiz var. AKP’nin bu yanlış siyasetlerinden bezmiş, yoksulluk içerisinde kıvranan ve bir seçenek arayan vatandaşlarımıza bir seçenek sunmak; siyasetin özü de budur.
AYAĞA KALKMAMAK BİR TERCİH
Bazı milletvekillerinizin ayağa kalkmaması da çok tartışıldı.
Milletvekillerimizin bir kısmının ayağa kalkmamış olmasını anlıyoruz. Sonuçta bu tercihtir. Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet Halk Partili siyasetçiler tarafından elbette ki eleştirilecek çok niteliği var. Arkadaşlarımızın bir kısmı ‘İçime sindirmediğim için kalkmadım, içeri girmedim’ diyorlar. Bu da bizim anlayışla karşılayacağımız bir durum. Sonuçta bahsettiğimiz milletvekilleri ve her birinin kendi iradesi kelam konusu.
CHP GENEL BAŞKANI AYAĞA VE YÖNETİMİ AYAĞA KALKMAYI UYGUN GÖRDÜ
Burada dikkat edilmesi gereken Cumhuriyet Halk Partisi Genel Lideri’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi idaresinin ayağa kalkmayı uygun görmüş olmasıdır. Bunu da biz açık irtibatla yaparak yaptık.
MAKAMA HÜRMET GEREĞİ AYAĞA KALKMAK BİR RİTÜELİN TAMAMLANMASI
Cumhurbaşkanı’na karşı eleştirilerimizden de geri adım atmış değiliz. Lakin Cumhurbaşkanlığı makamına hürmetin bir gereği olarak kalkmayı da bir ritüelin tamamlanması olarak kıymetlendiririz. Buradan büyük bir siyasal bir mana çıkartmak yanlışsız değil.
İSRAİL SÖYLEMİ CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMININ CİDDİYETİYLE BAĞDAŞMIYOR
Cumhurbaşkanı 1 Ekim’de yaptığı konuşmada İsrail’in maksadında Türkiye olduğunu ve iç birliğin güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı’nın bu kelamlarını Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığı ve ciddiyetiyle bağdaştırmadığımızı söz ediyoruz. Anayasamıza nazaran savaş durumunda başkomutanlık makamını dolduran kişi olarak çok daha dikkatli konuşmalıdır.
Daha bir yıl öncesine kadar İsrail’le en üst düzeyde askeri iş birliğini sürdüren, Netanyahu ile şakalaşacak kadar dostluk ilerletmiş, karşılıklı ziyaretlerin planlandığı bir süreç vardı. Şayet İsrail’in tarihi köklerinden aldığı bir umut ile Anadolu topraklarında bir hak argüman etme ihtimali varsa Cumhurbaşkanı’nın bunu yeni keşfetmiş olması akla ters. Şayet böyleydi ise bu dostluk niçin?
‘İSRAİL’İN BİZİM TOPRAKLARIMIZDA GÖZÜ VAR’ DENMESİ GERÇEKÇİ DEĞİL
Düne kadar İsrail’le en üst düzeyde irtibatı kurmuş, en üst düzeyde askeri işbirliğini yapmış, en üst düzeyde ticari işbirliğini yapmış, 7 Ekim akınlarından sonra İsrail’e ihracat yapmaya aylarca devam etmiş bir Türkiye var. Hasebiyle bugün ‘İsrail’in bizim topraklarımızda gözü var, bize saldırabilir’ denmesini biz gerçekçi görmüyoruz.
DEVLETİN BİR İSTİHBARATI VARSA MECLİS İNANILMAZ TOPLANMALI
Ama tekrar de devletin bizim bilmediğimiz görmediğimiz bir bilgisi, istihbaratı varsa bunun da konuşulması gereken yer Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Cumhurbaşkanı’nın ‘İsrail’in bizde gözü’ var dedikten sonra o kelamın altının doldurulması gerektiğini düşünüyor, Meclis’in fevkalâde toplanması gerektiğini söylüyoruz. Bunu da Meclis Başkanı’na ilettik. Bu talebimiz şu anda ortadadır.
ERDOĞAN BİR DİŞ DÜŞMAN YARATMADAN RAHAT EDEMEYEN BİR LİDER
Cumhurbaşkanının bu telaffuzunun gerisinde iç siyasete yönelik bir niyet olduğu yorumunu yapanlar var. Katılır mısınız?
Vatandaşlarımızın ekonomik kahırları, iktidarın her geçen gün eriyişi, hiçbir sorunu çözemeyişi üzerinden saflarını sıklaştırmak için bir savaş tehlikesi işaret ettiğine inanıyorum. Tayyip Erdoğan bir dış düşman yaratmadan rahat edemeyen, oylarını konsolide edemeyen ve bu istikametten sabıkalı bir önder. O dış düşman bir gün Yunanistan’dır, bir gün Amerika’dır, bir gün Avrupa Birliği’dir, bir gün Almanya’dır, bir gün Hollanda’dır, bir gün İran’dır, bir gün Mısır’dır, bir gün Suriye’dir, bir gün de İsrail’dir.
İsrail’in saldırgan ve katil bir devlet olduğunu her yerde söylüyoruz. Lakin ‘İsrail bize saldıracak’ diye aslında zorda olan Türkiye iktisadını güzelce yatırım yapılamaz noktaya getirmek bambaşka bir sorumsuzluk durumudur.
BAHÇELİ’NİN TAVRI PİŞMANLIĞIN İFADESİ
MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti yöneticileriyle selamlaşması, Genel Lideriniz Özgür Özel’le samimi bir sohbet gerçekleştirmesi çokça konuşuldu. Bahçeli’nin bu beklenmedik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Normal olan siyasi partiler ortasında minimum düzeyde nezaket münasebetinin yürümesidir. Partiler ortasında el sıkışmalar yahut ayaküstü insani sohbetler olağandır. Burada yadırganması gereken o hakaret dolu kelamlar ve tehditlerdir. Bunu sık sık yapan da Sayın Bahçeli’dir. Sabah Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve gazetecileri tehdit etmişken akşam farklı konuşması bir pişmanlığın tabiri olarak değerlendirilmeli ve bu istikamette de olumlu bakılmalıdır.
BAHÇELİ’NİN TAVRI YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARININ STRATEJİK HAZIRLIKLARI
Bunun dışında Türkiye’de şimdiye kadar kutuplaşmanın en sert örneğini verenlerin, Türkiye’nin kendilerine oy vermeyen öteki yarısını hain ilan edenlerin, Türkiye’yi ortasından yararak iktidarlarını sürdürmeye çalışanların bugün apansızın Türkiye’nin bütünleşmesi, barışı ve demokrasisinin ileri gitmesi için katkı vereceğine inanmak için bir sebebimiz yok. Ben bütün bunları yeni anayasa çalışmalarının stratejik hazırlıkları olarak değerlendiriyorum.