Melisa Vardal – Yapay zekâ teknolojisi her geçen gün gündemimize daha sık gelmeye başlar oldu. Çünkü artık yapay zekâ şiir yazıyor, resim yapıyor hatta Birleşik Krallık Parlamentosu’nda bile söz alıyor. Yakın zamanda dijital sanatçı Greg Rutkowski’nin stilinin yapay zekâ tarafından kopyalandığını söyleyerek yaşayan sanatçıların algoritmadan çıkarılması talebiyle gündeme gelirken birkaç hafta önce dijital sanat dalında yapay zekânın bir yarışmayı kazanması ile tartışmalarda nabız iyice yükseldi. Getty Images’ın da yapay zekâ ile üretilen görselleri yasaklaması herkesin kafasını bu yöne çevirmesine neden oldu. Bizler de bu konuyu muhataplarına sorduk “Yapay zekâ ve telif tartışmalarına nasıl bakmalıyız?”
Bager Akbay-Sanatçı/ Akademisyen/ Tasarımcı : “Yapay zekâ sanatı demokratikleştiriyor”
Tarih boyunca eseri yapan sanatçının emeği azalıyor aslında. Esere başka insanların katkısı artıyor. Hazır boya çıkınca siz başkasının emeğinden alıyorsunuz dolayısıyla bir başkası eserinize katkıda bulunuyor. Fotoğraf makinesi çıktığında, ressamlar “Bu sanat değil ki, bir düğmeye basıyor sadece. Fotoğrafı yasaklayalım” diyor. O dönem bu sanat değil, burada emek yok düşüncesi ile bu dönem yapay zekâya dair söylenenler aynı.
Yapay zekâ dediğimiz bizden önceki sanatçıların yaptıklarıyla beslenen ve binlerce yazılımcının yazdığı kodlarla birleşen kolektif bir zekâ. Yapay zekâ sanatı demokratikleştiriyor. 20’nci yüzyılın başında rakamları boyayarak resim yapma modası vardı. Sayıları belirlenen renge boyadıkça bir figür ortaya çıkıyordu ve o zaman herkesin resim yapabileceği söylenmişti. O yapay zekânın basitleşmiş hâliydi bir anlamda. Bugün geldiğimiz noktada bir ilkokul öğrencisi, gece gördüğü rüyayı anlatan kareyi yapay zekâyla üretebiliyor. Ürettiği o çocuğun kendini ifade etme yöntemi olarak anlamlı ise o sanat eseridir. Tanımı gereği böyle çünkü hislerini yansıtıyor. Yani araç onun anlatmak istediklerine tercüman oluyor. Ben bu yüzden yapay zekânın sanat üretimiyle ilgili bir sorun yarattığını düşünmüyorum.
Telif olayına gelirsek; söz konusu üretimlerinin teliflerinin daha düşük olmalı ya da halka açılmalı. Çalışmaların ücretsiz kullanabilmesi için yeni telif sistemleri düşünmeliyiz. Dünya bu konuları tartışıyor. Mesela çok yakında yapay zekâ yeni bir ilaçta bulacak. Yapay zekânın pandemi döneminde bulduğu ilaç hangi firmanın olacak? Kamu malı olacaksa elbette herkes çok sever yapay zekâyı. Bizim korkumuz, birileri bu buluşlarının patentini alır, hepimizi sömürür mü? O zaman ne yapacağız? O zaman yapay zekânın yeni paradigmasını tanımlayacağız.
Memo Selim Akten – Akademisyen/ Yapay Zekâ Sanatçısı: “Kültürel ve yasal olarak hazırlıklı değiliz”
Uzun yıllardır bu alanda faaliyet göstermiş biri olarak, son zamanlardaki teknik ilerlemenin hızının inanılmaz olduğunu söyleyebilirim. O kadar hızlı gelişiyor ki, hem kültürel hem de yasal olarak hazırlıklı olmadığımıza inanıyorum.
Bir yandan, bu teknolojilerin kilidini açtığı güçler inanılmaz. Dünyada, geleneksel yollarla film veya animasyon yapma imkânına sahip olmayan birçok insan var. Ve yapay zekâ ile vizyonlarını hayata geçirebilirler. Bunun bir başka yüzü de var. Bu teknolojilerle resim yaratmanın kolaylığı, bir ‘kirliliğe’ yol açıyor. Yapay zekâ tarafından oluşturulan içeriklerin arasında, titizlikle hazırlanmış sanat eserleri kayboluyor. Ben yapay zekâ kullanarak tek bir sanat eseri üzerinde aylarca hatta bazen yıllarca zaman harcıyorum. Ancak bu yeni araçlarla, günde binlerce görüntü oluşturmak mümkün. Hepsi tabii ki aynı değere sahip değil.
Birçok sanatçının yapay zekâya karşı hissettiği olumsuz duyguları anlayabiliyorum. Esas sorun sadece sanatın veya sanatçıların değil insanların kendilerini değersiz hissetmeleri. Şu an sanatçılar kendini tehdit altında hissediyor çünkü geçim kaynakları tehlikede. Onlarca yıl alanlarında mükemmelleşmek için çalıştılar ama şimdi bir makine görselleri birkaç saniye içinde üretebiliyor.Bugüne kadar yaşayan tüm sanatçıların eserlerinin yapay zekâ algoritmasında yer aldığı ve özgürce yeni üretimlerin yaratıldığı bir dünyada yaşamayı tercih ederim. Öyle bir dünya ki, sanatçının algoritmada yer almayı reddetmek için hiçbir nedeni olmayacak, ailelerini besleme imkânını tehdit etmeyecek. Bunun nasıl işleyeceğine dair ayrıntıları bilmiyorum, ama çözmemiz gereken sorun bu.
Görseller bu haber için openai.com sitesinden hazırlanmıştır. Yapay zekâ ile yaratılan bu görseller “Yapay zekâ dünyayı ele geçiriyor” ve “Yapay zekâ dostumuzdur” cümlelerinden türetilerek oluşturuldu.
Selçuk Artut – Akademisyen/ Sanatçı: “Sanatçı birincil söz sahibi olmalıdır”
Sanatçılar tarih boyunca teknolojiyi birçok farklı biçimde eser üretmekte kullanmışlardır. Örneğin fırça seçiminde uygulanan değişim empresyonizmin en belirgin anahtarıydı. O zamana kadar geleneksel olarak, fırçalar gelincik kıllarından yapılıyordu. Kolinsky fırçaları, bir tür Sibirya gelinciği olan Kolinsky samurunun kuyruk kıllarından yapılmaktaydı. Ancak empresyonizm sanatçıları domuzun kılından yapılan fırçaları tercih ettiler. Domuzun kılı daha sert ve daha kalındı. Bu fırçanın sağladığı olanaklar neticesinde sanatçıların bilinçli tercihi sonucu yepyeni bir sanat akımının estetik biçimini belirleyen teknolojik bir gelişme kendiliğinden ortaya çıkmış oldu.
Günümüze geldiğimizde ise teknolojinin eser üretimindeki katkısı çok daha belirgin. Yapay zekâ henüz kendi iradesi ile özgün eserler ortaya çıkarma becerisine sahip değil. Elinde bulunan verilerden yola çıkarak talepte bulunan tanıma uygun bir eserin ortaya çıkmasını mümkün kılıyor. Bu açıdan düşünüldüğünde bir aparat olmaktan öteye geçebilmiş değil. Bugün ortaya çıkan soru işaretleri, yapay zekâ sayesinde herkesin sanatçı olup olamayacağına dair. Ancak bir kişiyi sanatçı yapan şey eser üretiyor olmanın yanı sıra içinde bulunduğu kültürel ortamdaki duruşudur. Bu yüzden de yapay zekâ eserin üretiminde yaratıcı bir unsur olarak var olsa da, fikir hakları açısından bu pay onu kullanan kişiye teslim edilmek zorunda. Yani eseri ortaya çıkaran sanatçı doğal olarak birincil söz sahibi olmalıdır.